SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

FİTEN BAHSİ

<< 4254 >>

NUMARALI HADİS-İ ŞERİF:

 

حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ سُلَيْمَانَ الْأَنْبَارِيُّ حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّحْمَنِ عَنْ سُفْيَانَ عَنْ مَنْصُورٍ عَنْ رِبْعِيِّ بْنِ حِرَاشٍ عَنْ الْبَرَاءِ بْنِ نَاجِيَةَ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ مَسْعُودٍ عَنْ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ تَدُورُ رَحَى الْإِسْلَامِ لِخَمْسٍ وَثَلَاثِينَ أَوْ سِتٍّ وَثَلَاثِينَ أَوْ سَبْعٍ وَثَلَاثِينَ فَإِنْ يَهْلَكُوا فَسَبِيلُ مَنْ هَلَكَ وَإِنْ يَقُمْ لَهُمْ دِينُهُمْ يَقُمْ لَهُمْ سَبْعِينَ عَامًا قَالَ قُلْتُ أَمِمَّا بَقِيَ أَوْ مِمَّا مَضَى قَالَ مِمَّا مَضَى قَالَ أَبُو دَاوُد مَنْ قَالَ خِرَاشٍ فَقَدْ أَخْطَأَ

 

Abdullah b. Mes'ud (r.a) rivayet edildiğine göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

 

"İslâm'ın değirmeni otuzbeş, otuzaltı yada otuzyedi yıl dönecektir. Eğer (bundan sonra) helak olurlarsa, ihtilâfa düşüp din işlerini ihmal ederlerse, yolları kendilerinden önceki ümmetlerden helak olanların yoludur. Eğer dinleri (tahrife ve tağyire uğramadan) kalırsa, yetmiş sene devam eder."

 

İbn Mes'ud derki:

 

"Yetmiş yıl, otuzbeş, otuz altı veya otuz yedi yıldan kalan (sonra) dan mı, yoksa baştan mı başlar?" dedim.

 

Rasûlullah (s.a.v.), "Baştan başlar" buyurdu.

 

Ebû Davûd der ki: (İsnadtaki Râbî b. Hiraş'ı ha'yı noktalı olarak) " diyen hatâ etmiştir.)

 

 

İzah:

Ahmed b. Hanbel, I, 390, 393. 395. 451.

 

Bu hâdisîn anlaşılmasında ulema arasında hayli ihtilâf edililmiştir. Bu ihtilâflar genelde metinde kulla­nılan cümlelerin ifâde ettiği mânâları anlama konusunda olmuştur. Bu farklı anlayışları özetlemek istiyoruz:

 

"İslam'ın değirmeni: .... dönecektir." Bu cümlenin ifâde ettiği mâ­nâda iki görüş vardır.

 

1- Dinin işlerinin düzgün olarak ve Rasûlullah devrinde olduğu hâl üzere devam etmesidir. Allah'ın ahkâmının uygulanması, hadlerin tatbi­ki, hilâfet ve velayetin düzgün bir biçimde devamıdır.

 

Ulema'nm çoğunluğu, anılan cümleyi bu şekilde anlamışlardır. Onlar bu anlayışa götüren amil, belirli bir hızla dönmekte olan değirmenin eski halinden bir değişikliğin olmayışı eski hali ile sonraki halinin aynı oluşudur.

 

2- Bundan maksat, savaşların çıkması, müslümanlarm birbirlerini Öl­dürmeleridir. Bu görüş Hattabî ve Begavî'ye aittir.

 

Değirmenin dönmesi ile savaş arasındaki ilgi şudur: Değirmen dön­dükçe, taşlar arasındaki taneleri ufalar, öğütür un ufak eder. Savaş da, sa­vaşa katılanların canlarını öğütür; onları yok eder. Ayrıca Arap edebiya­tında savaşın, "Değirmen taşının dönmesi" ile ifâde edildiğini söylerler ve bunun için şahitler getirirler. Meselâ bir şair savaşı vasf ederken "

 

“Bizim değirmenimiz ve onların değirmeni döndü" demiştir. Ayrıca Ferezdak'in dedesi Sa'saa:"Elini Ce-mel değirmeninden (yani Cemel Savaş 'ında) kaldırdığı zaman Ali b. Ebî Talip (r.a)'a geldim" demiştir.

 

Avnü'l Ma'bud müellifi, Arap edebiyatındaki bu isti 'mallar j gösterile­rek; ikinci, yani Hattabî ve Begavî'nin anlayışlarının sahih olmasının ge­rekliliği tarzında varid olacak itiraza şöyle cevap vermektedir.

 

"Şüpesiz Araplar, harpten kinaye olarak değirmenin dönmesini kulla­nırlar. Ancak bu, sözde açıkça veya işaretle harp kelimesi zikredildiği tak­tirdedir. Hadiste ise, harp kelimesi geçmemektedir. Türbeştî şöyle der.: Araplar, harpten kinaye olarak değirmenin dönmesini kullanırlar ve har­bin değirmeni döndü derler. Onların harp kelimesini anmadan, değirme­nin dönmesini savaştan kinaye olarak söylediklerini bulamazsın. Bu ha­diste harp kelimesi anılmamış, İslâm'ın değirmeni denilmiştir. Uygun olan, bu sözden maksadın İslâm'ı anılan müddet zarfında işinin; düzgün bir şekilde, eskiden olduğu gibi devam etmesidir. Değirmenin dönmesi­nin, kişinin işlerinin düzgün bir şekilde yürümesi mânâsında müstear ol­duğu vakidir..."

 

Avnü'l Ma'bud müellifi bundan sonra, İbnü'l Esîr'den de önceki mâ­nâyı destekleyen nâkiller yapmaktadır:

 

"Otuzbeş veya otuzaltı, ya da otuz yedi yıl." Alimler bu sözden mak­sadın, Anılan müddet zarfında mı yoksa, anılan müddetlere kadar rm ol­duğunda ihtilaf etmişlerdir. Başka bir ifâde ile anılan rakamların başında­ki "lam" harfinin vakit manasında mı, yoksa gaye için olan "-İlâ" mânâsında mı olduğunda ihtilâf etmişlerdir. Tercih edilen görüş "lâm"m vakit mânâsında oluşudur. Bu cümledeki rakamlar arasındaki " =veya" kelimesinin hangi mânâda kullanıldığı da tartışılmalıdır. Bazı âlimler bunun tenvî için yada " = bilâkis" manâsında olduğunu söylerlerken, İzâletü'I - Hafâ adındaki eserde, bunun râvîlerden birisi­ne ait bir şek olduğu söylenmektedir.

 

Rasûlullah'ın haber verdiği bu otuzbeş, otuzaltı, veya otuzyedi senelik müddetin başlangıç zamanı hadisde zikredilmemiştir. Bu müddetin baş­langıcının Hicret olması muhtemel olduğu gibi, hadisin varid olduğu, ya­ni Hz. Nebi'in bu sözü söylediği zaman olması da muhtemeldir. Bu Hadis Hz. Nebi'in vefatından beş ya da altı yıl evvel varid olmuş­tur.

 

Eğer başlangıç müddeti olarak Hicret esas alınırsa, İslâm'ın işlerinin müstakim bir şekilde devam edeceği, otuzbeş yada otuzaltı yıllık müdde­tin sonu, Hz. Osman'a karşı yapılan ayaklanma olmuş olur, Hz. Ali döne­minin bu müddetten hariç tutulması, onun döneminde İslâm âleminin tü­münde tek hükümranlığın olmayışıdır. Ama başlangıç zamanı olarak, ha­disin varid olduğu an esas alınırsa, otuzbeş yılın bitimi Hz. Ali'de dahil Hülefa-i Râşidîn devrinin sonudur. Cemel Savaşı otuzaltı yılının sonu, Sıffîn savaşı da otuz yedi yılının sonunda olmuştur.

 

"Eğer (bundan sonra) helak olurlarsa (ihtilafa düşüp din işlerini ihmâl ederlerse, yolları helak olanların yoludur."

 

Alimler, bu cümlenin anlaşılmasında da ihtilâf etmişlerdir. Çoğunluk, bizim terceme ederken parantezle işaret ettiğimiz şekilde anlamışlardır. Yani helake sebep olan şeyler, helak olarak adlandırılmışlardır. Yani mâ­nâ" eğer onlar durumlarını değiştirir dinlerini tahrif eder, liderlerine kar­şı çıkar, Allah'a isyan edip zulme dalar ve Allah'ın hududunu terkederlerse..." demektir.

 

Hattabî'ye göre ise bu söz, "Şayet savaş ve cihadı terk etmek suretiy­le helak olurlarsa onların yolu önceki milletlerden helak olanların yolu­dur." şeklinde anlaşılmalıdır.

 

"Eğer, dinleri (tahrife uğramadan) kalırsa..."

 

Bizim tercememiz, Avnü'l Ma'bud müellifinin anlayışına göre yapıl­mıştır. Hattabî ise, bu cümledeki "din" kelimesinin melik manasında ol­duğunu söyler ve şöyle der: "Bununla, Ben-i Ümeyye'nin saltanatı ve sal­tanatın onlardan, Abbasîler'e geçişi kastedilmiştir. Hükümranlığm tam olarak Emevîler'e geçişi ile, Horasan'da Abbasî Devletinin doğuşu ve Emeviler'in zayıflmaya başlayışı arasında yetmiş sene kadar geçmiştir."

 

Avnü'l Ma'bud müellifi, Hattabî'nin bu sözünün son derece zayıf, hat­tâ bâtıl olduğunu ve İbn-ül Esir'in şu sözlerini nakleder. "Gördüğün gibi bu tevil doğru değildir. Çünkü onun işaret ettiği müddet yetmiş sene defe gridir. Ve o müddet zarfında din kaim değildi."

 

Erdebilî ulemâ'nm, Hattabî'nin sözünü zayıf bulduklarına işaretle şöy­le der. "Ümeyye oğulları dönemi bin aydır. Bin ay, seksen üç sene ve dört ay eder"

 

Türbeştî'de, Hattabî'nin yukarıya aktardığımız sözünü naklettikten sonra şunları söylemektedir: "Allah, Ebû Süleyman'a yani Hattabî'ye rahmet etsin. Şayet o, hadîsi iyice düşünse ve tevilini hadîsin siyakı üze­rine kursa idi, Rasûlullah'ın bu sözleri ile Emeviler'in saltanatını kastet­mediğini bilirdi. Aksine onun maksadı, Ümmetin işinin baştakilerc itaat-la, hadleri yerine getirmekte düzenli gitmesidir."

 

Hadisin sonunda İbnü'l Mes'ud, Hz. Nebi (s.a.v.) bu yetmiş senelik müddetin, daha önce geçen otuz küsur senenin bitiminden itibaren mi yok­sa, o müddetin başından itibaren mi başladığını sormuş Rasûlullah'da ba­şından başladığını söylemiştir. Yani onların dinlerine ait işler, Hicret'ten (veya o sözü söylediği andan) itibaren yetmiş sene devam edecektir.